Server Yaşam Vakfı

Güncel Haberler

 Allah Yolunda Harcama 27.03.2022
Paylaş :

 Allah Yolunda Harcama

 

Bismillâhirrahmânirrahîm.

 

Elhamdülillâhi Rabbi'l-âlemîn. Hamden kesîran tayyiben müberaken fîh. Alâ külle hâlin ve fî külle hîn. Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emmâ ba'd:

Fa'lemû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-hadîsi kitâbullah ve efdale'l-hedyi hedyu seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve şerre'l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesetün bid'atün ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fî'n-nâr. Ve bi's-senedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl:

Nahnü'l-âhirûne ve'l-evvelûne yevme'l-kıyâmeti ve inne'l-müksirîne hümü'l-esfelûne'l-ekallûne yevme'l-kıyâmeti illâ men kâle hâ kezâ ve hâ kezâ. Ve mâ uhibbu enne lî misle uhudin zeheben unfikuhû fî sebîlillâhi azze ve celle.

İbn Mes'ûd radıyallahu anh'ten. Peygamber Efendimiz buyurmuş ki;

Nahnü'l-âhirûne. "Biz dünyaya sonradan gelmişiz."

Hz. Âdem atamızdan beri nice insanlar, nice kavimler, nice ümmetler yaşamış.

Ve'l-evvelûne yevme'l-kıyâmeti. "En sonrayız ama kıyamette en öne geçecek olan, cennete ilk girecek olanlarız. En şerefli ümmetiz, âhirette önceliğimiz var." buyurdu Peygamber Efendimiz.

Sonra buyurdu ki;

Ve inne'l-müksirîne hümü'l-esfelûne'l-ekallûne. "Bu dünyada mal devşirmek için, para mal biriktirmek için, zengin olacağım diye malını mülkünü Allah yolunda sarf etmeyip de yanında tutarak, depo ederek çoğaltan âhirette esfel olacak, aşağı olacak ve ekallûndan yani sermayesi, işe yarar malzemesi az olan insanlardan olacak."

Bu dünyanın zengini âhiretin fukarâsı olacak. Bu dünyada mal devşirip de Allah yolunda onu harcamayan, vazifelerini yapmayan âhirette yoklukta ve sefalette olacak. En sefil onlar olacak, en az varlığı olan onlar olacak.

İllâ men kâle hâ kezâ ve hâ kezâ. "Ancak şöyle şöyle diyenler müstesna..." diye, Peygamber Efendimiz Allah yolunda parayı sağa sola infak etmeyi işaret etti.

Allah bir insana mal verebilir, Allah yolunda sarf edenler müstesna... Onu Allah'ın rızası yolunda cihada, hayra, hasenâta, Müslümanların faydasına harcayanlar müstesna. Onlar sefalette olacaklar, aşağılarda olacaklar, onlar az olacaklar, eğer harcamazlarsa, biriktirirlerse... Ve buyurdu ki;

Ve mâ uhibbu enne lî misle uhudin zeheben. "İstemem ki benim Uhud dağı kadar altınım olsun..."

Herkes zengin olmayı ister ya... Peygamber Efendimiz; "Benim Uhud dağı gibi altınım olmasını istemem..." [diyor.]

Unfikuhû fî sebîlillâhi azze ve celle. "Olsa Allah yolunda onun hepsini harcardım."

Nitekim de harcadı. Ganimet olarak bir günde kendisine o kadar çok para gelirdi ki -demin de söylediğim gibi- örtünün üstüne yayıp gecelettirmeden herkese dağıtıverirdi. Herkese dağıtırdı da adaletini anlayın ki Peygamber Efendimiz' in, Fâtımatü'z-Zehra ki cennet hatunlarının efendisidir, Peygamber Efendimiz' in mübarek kızıdır, Hz. Ali ki Allah'ın arslanıdır, Müslümanların evvellerindendir... İkisi -evliler ya- babaları Peygamber Efendimiz' e geldiler. Ellerini gösterdiler; elleri kanamış, nasırdan acımış, parçalanmış, şişmiş, su toplamış. Hz. Ali Efendimiz el değirmenini çevireceğim çevireceğim derken veyahut kuyudan kovayla su çekeceğim derken Hz. Fâtıma, Hz. Ali Efendimiz radıyallahu anhümâ ellerinin yaralarını gösterdiler, dediler ki:

"Ev işlerinde çok sıkıntı çekiyoruz, şu ganimetten gelen kölelerden bir tanesini bize hediye et. Hizmetçimiz olarak o çalışsın da bu sıkıntıdan kurtulalım."

Peygamber Efendimiz dedi ki:

"Ashâb-ı suffenin ihtiyaçlarını karşılayamadım. Camide yatıp kalkan yoksul mü'minlerin yiyecekleri bile yok. Bu köleleri satacağım da elde edilen paraları onların gıdasına tahsis edeceğim. Ben size tesbih öğreteyim, onu çekerseniz köle sahibi olmanızdan o daha hayırlı olur." dedi, vermedi.

Efendimiz' in hayat tarzı öyle...

Birisi geldi, ganimetten gelmiş olan bir sürüyü beğendi. Koyunlar güzel demek ki, yağlı, besili, anlaşılan...

"Aman ne kadar güzel sürü yâ Resûlallah!" dedi. Peygamber Efendimiz;

"Çok mu beğendin?" diye sordu.

"Çok güzel yâ Resûlallah!"

"Al öyleyse..." dedi.

"Hepsini mi yâ Resûlallah?!"

"Hepsini al!" dedi.

Sürüyü kattı önüne, gülerek kabilesine götürdü. Halbuki fukarâcık kabilesinden sabah yoksul çıkmıştı, hiçbir şeyi yokken çıkmıştı. Akşama bir sürüyle beraber dönünce;

"Ya bu ne hal?" dediler.

"Hz. Muhammed'in yanından geliyorum. Fakirlikten korkmayan bir insanın verişiyle veriyor o mübarek." dedi.

Senin ahlakın güzel olacak, herkes görecek, hayran kalacak da Müslüman olacak. Çok vebal var üstümüzde, çok mesuliyet var. Öyle kusurlar işliyoruz ki;

Öteki aptal da edepsiz de “Bu Müslümansa ben Müslüman değilim” diyor. Onun dediği yanlış ama bizim yaptığımız da kötü örnek olmak bakımından doğru değil.

Efendimiz' in cömertliği böyle idi. Fiilen böyle yaptı.

Bu ne demek? "Siz de öyle yapın." demek.

Bizim de öyle cömert olmamız, bizim de hayra öyle gayretli olmamız, bizim de öyle paramızı hak yolda infak etmemiz icap eder. Bizden duyurması...

Nahlu'l-cenneti cüzûuhâ zehebün ahmeru ve kermuhâ zümürrüdün ahdaru ve saafuhâ el-hulelu ve semerühâ emsâlü'l-kılâli ve elyenü mine'z-zübdi leyse lehû acmün.

Bu hadîs-i şerîfte Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyuruyor ki:

"Cennetin hurmaları, cennetin ağaçlarının -cüzûuhâ- dalları kırmızı, kıpkızıl altındandır. Meyveleri, üzümleri, salkımları yeşil zümrüttendir."

Dalları kırmızı altından, kıpkızıl altın; üzüm salkımları gibi meyveleri de yeşil zümrüttendir.

Ve saafuhâ. "Dalları hullelerdendir." Ve semerühâ emsâlü'l-kılâli. "Meyveleri kubbeler gibidir." Elyenü mine'z-zübdi. "Kaymaktan daha yumuşaktır." Leyse lehû acmün. "Çekirdeği de yoktur."

Cennetin nimetlerinden bir tanesini, işin bir yönünü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bu tarzda anlattı. Buyurdu ki; "Cennet ağaçlarının, cennet hurmasının kökü kırmızı altındandır, meyveleri yeşil zümrüttendir, yaprakları hullelerdendir, ipeklerdendir, meyveleri kubbeler gibidir; ama çekirdeksiz ve kaymaktan daha yumuşaktır."

Allah-u Teâlâ hazretleri o nimetlerle mütena'im olmayı cümlemize nasip eylesin.

Nezea raculün lem ya'mel hayran kattu ğusne şevkin ani't-tarîki immâ kâne fî şeceretin fe-kataahû fe-elkâhu ve immâ kâne mevdûan fe-emâtahû fe-şekera'llâhu lehû bihâ fe-edhalehü'l-cennete.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten. İbn Hibbân ve Ebû Dâvud'da olan bir hadîs-i şerîf. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

"Bir adam ki hiç ömründe başka hayır yapmamış, hayrı yok; ama dikenli bir dalı yoldan alıyor..."

Nasıl alıyor? "Ya ağaçtan sarkmışsa onu koparıyor ve atıyor."

"İnsanlar buradan geçerken devenin üstünde, merkebin üstünde veya yürürken çarpar da gözünü çıkartır, zarar verir, yüzünü çizer." diye, ya kırarak alıyor... Veyahut;

Ve immâ kâne mevdûan fe-emâtahû. "Yere düşmüşse yerden alıyor."

"Bu hayvanların ayağına dolaşır, yayaların ayağına batar." diye alıp kenara atıyor.

"Bundan dolayı Allah onun bu işini karşılıksız bırakmadı, mükâfatlandırdı ve onunla cennete soktu."

Muhterem kardeşlerim! Allah-u Teâlâ hazretlerinin lütfu çoktur. Bizim âciz, fakir insanlar olarak şu İstanbul gibi dünyanın bir yerinde veya Türkiye'nin bir yerinde bir ev sahibi bile olmak için dünya kadar çalışmamız gerektiği halde kimimiz kiradayız, kimimiz memuruz, kimimiz işçiyiz. Ya gecekondumuz vardır yoktur ya dairemiz vardır yoktur... Yani burada bir şey alamazken biz koca cennet mülklerini nasıl alırız?

Alamayız.

Ama Allah lütf-u kereminden bahaneler buluyor, bir bahane ediyor; "Şu kulum gözyaşı döktü de tesbih çekti; al cenneti... Şu kulum şehvetini dizginledi de benim emrimi tuttu; al cenneti... Şu kulum soğuk günde kalktı da titreye titreye abdestini aldı da soğuktan çekinmedi de camiye namaza geldi; al cenneti..." Küçük şeyleri vesile ediyor.

Dünyada böyle bir şeyi kim verir?

Sabahtan akşama işçi çalışıyor da terler burnundan akıyor, ikide bir de kenara [çekilir] belini doğrultur, alnını siler; akşama insana ancak bir yevmiye veriyorlar. Yoksa biz cenneti alamazdık. Ama Allah lütf-u kereminden fazlalaştırıp öyle [veriyor.]

İşte bir insan da bazen yoldan bir dikenli dalı kenara kaldırdığı için veyahut insanlara değmesin diye daldan kırıp oradan uzaklaştırdığı için onun mükâfatı olarak Allah cennetine sokar.

Bu hadis üzerine iki şey söylemek istiyorum:

Bu adam bu işi neden yaptı?

Başka insanlara acıdığı için yaptı. Öteki Müslümancıklar buradan geçerken zarar görmesin diye yaptı. Başkasını düşünene Allah büyük mükâfat veriyor. Hep bencil olmayalım. Nalıncı keseri gibi "Hep bana, hep bana..." diye hep kendimiz için yapmayalım. Başka insanlara iyilik yapmaya çalışalım, bir.

Aziz ve muhterem kardeşlerim! İkincisi; mademki Allah-u Teâlâ hazretleri bazen böyle bir dikeni bile kenara atıvermek sureti ile bir güzelce iş yapan insanı bile cennete sokuyormuş, "Bu cenneti kazanamazsak bize yazıklar olsun!" demek layık değil mi? "Yuf olsun!" demek layık değil mi?

"Yuf sana, yazıklar olsun sana ki bu kadar rahmeti bol olan Rabbinin cennetini kazanamadın! Estağfurullah desen affedecekti, küçük bir hayra birazcık bir gayret etseydin cennetini nasip edecekti, şöyle bir şey yapsaydın bağışlayıverecekti... Ne adamsın sen!"

Cehennemde cehennemin vazifelileri -hep Tebâreke'yi okuruz da mânasını bilmek lazım- diyecekler ki;

E lem ye'tiküm nezîrun? "Allah Allah... Siz ne biçim insanlarsınız; hiç bu cehennemin olduğunu, böyle tehlikelerin bulunduğunu, böyle azapların bulunduğunu size dünyada anlatan bir ihtarcı, bir ihbarcı, bir haberci, size bu tehlikeleri anlatan bir insan, bir peygamber size hiç gelmedi mi?"

Cehennemdekilere soracaklar:

"Ne biçim insansınız, nasıl düştünüz bu cehenneme yahu? Hiç size bunu söyleyen bir insan gelmedi mi?"

Kâlû: belâ. Onlar başlarını sallayacaklar, diyecekler ki; "Geldi ama..." Fe-kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzela'llâhu min şey'. "Biz onları yalanladık, 'Yalan söylüyorsunuz!' dedik. 'Allah bir şey indirmemiştir! Peygamber göndermemiştir!' dedik." Ve kâlû lev künnâ nesmau ev na'kılü mâ künna fî ashâbi's-saîr. "Ah ah! Keşke kulağımıza girseydi de keşke o sözleri dinleseydik de akletseydik de şu cehennem ehlinden olmasaydık! Dinleseydik olmazdık!" diye esef edecekler.

Yani melekler, vazifeliler şaşırarak soracaklar; "Ya size hiç haberci gelmedi mi? Nasıl da düştünüz bu cezanın içine?" diye...

Bu kadar cenneti kazanmak kolayken, Rabbimizin lütfu bu kadar çokken yazıklar olsun!

Peygamber Efendimiz' in bir hadîs-i şerîfinde geçiyor ki:

"Annesi babası sağ iken ona yetişip de cenneti kazanamayanın burnu yere sürtsün, yazıklar olsun!"

Demek ki annesine bir hizmet ediverse, babasına bir hizmet ediverse cenneti kazanacak, bu kadar kolay. Tabii epeyce de zor...

Muhterem kardeşlerim! İslâm'ı öğrenmeniz lazım.

"Hocam, okumaya vaktim yok."

Hadi oradan! Her gün kaç tane gazeteyi devirirsin, okumaya vakti yokmuş! Herkesin okumaya vakti var, gönlü olsun yeter ki... Gönlü olsun. Talebe de okur, esnaf da okur, memur da okur; sabahtan akşama kadar okurlar, döner döner yine okurlar. Ama şeytan hayırlı şeyi okutturmuyor. Hayırlı kitabı önüne açtı mı bir uyku, bir baş ağrısı, hadi kapat. "Ben bunu anlayamıyorum ya..." Anlarsın, sabret biraz. İşte okutturmuyor.

Allah cümlemize hayırları öğrenmek ve yapmak nasip etsin.

Nezele Âdemu bi'l-hindi ve'stevhaşe fe-nezele Cibrîlu fe-nâdâ bi'l-ezâni: "Allahu ekber Allahu ekber eşhedü en lâ ilâhe illallah" merrateyni "eşhedü enne Muhammeden Resûlullâhi" merrateyni. Kâle Âdemu: Men Muhammedün? Kâle: Âhiru vüldike mine'l-enbiyâi.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş, İbn Asâkir'de bir hadîs-i şerîf.

Âdem aleyhisselam cennetten çıkarıldı, dünya üzerine diyâr-ı Hint tarafında bir yere indirildi. Hz. Âdem atamız aleyhisselam cennetteydi de şeytana uydu. Allah-u Teâlâ hazretleri; "Şu ağaca yaklaşmayın, şunun meyvesinden yemeyin." buyurdu. Şeytan geldi, vesvese verdi, dedi ki; "Ben sana hiç bitmeyecek bir ebedî mülk saltanatı öğreteyim mi? Şunu yaparsan hep cennette ebedî kalacaksın, hiç saltanatın [gitmeyecek], çok hayırları elde edeceksin." diye... "Evet, öğret." deyince; "Şu ağaçtan ye." dedi. O da cennette ebedî kalmanın tamahından dolayı, ona tamah ettiğinden, ayrılmak istemediğinden dolayı -Havva anamız ile- o ağaçtan yedi. Cennetten çıkartıldı, Hint'e indirildi. Bildiğiniz şeyler de... Tabii rumuzlu, esrarlı, nice incelikleri, nice hikmetleri olan hâdiseler.

Musa aleyhisselam demiş ki; -Âdem dedesi oluyor tabii, hepimizin dedesi Hz. Âdem-

"Sen değil misin o ağaçtan yiyip de bizi cennetten çıkartan?"

Musa aleyhisselam biraz asabî. Öyle deyince, hadîs-i şerîften öğreniyoruz, Hz. Âdem atamız da diyor ki:

"Yazının yazılıp da kalemin kuruduğu şeyden dolayı mı bana levmediyorsun yâ Musa?"

Allah'ın takdiri demek ki... O öyle olacak da insanoğulları yeryüzünde türeyecek de ondan olacak.

"Kader kaleminin yazıp da mürekkebinin kuruduğu şeyden dolayı mı levmediyorsun, beni kınıyorsun yâ Musa?" dedi. Ruhlar aleminde öyle konuşması hadîs-i şerîfte naklediliyor.

Hint'e indi.

Ve'stevhaşe. "Ve yalnızlık hissetmeye başladı."

Dünyada yapayalnız, hiç kimsesi yok, cennetin hasreti yüreğinde; cennetten çıktı diye ağladı ağladı ağladı, yalnızlığına yakındı.

Fe-nezele Cibrîlu. "Cebrail aleyhisselam indi." Fe-nâdâ bi'l-ezâni. "Ezanı nidâ etti, ezanı okudu."

Ne dedi? Allah-u Ekber, Allah-u Ekber. "Allah en büyüktür, Allah en büyüktür." Eşhedü en lâ ilâhe illallah. "Allah'tan gayri bir ilah olmadığına, mabut olmadığına şehadet ederim." diye iki defa eşhedü en lâ ilâhe illallah dedi. İki defa da eşhedü enne Muhammeden Resûlullah. "Yine şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın Resûlü'dür." deyince Hz. Âdem atamız sordu:

Men Muhammedün? "Muhammed kimdir, yâ Cebrail?" Dedi ki;

Âhiru vüldike mine'l-enbiyâi. "Peygamberlerden olup da en sonuncu gelecek olan evlâdın Hz. Muhammed, odur." dedi.

Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah deyince Hz. Âdem atamız sordu, o da öyle cevap verdi.

Allah-u âlem orada da tabii Muhammed aleyhisselâm'ın faziletinden bahsedilmiştir. "İşte o öyle olsun diye bu işler böyle oldu." diye teselli olmuştur...

Allah'a hamd-ü senâlar olsun ki bizi o peygamberlerin en yükseğine, en şereflisine ümmet eyledi. Bu nimetin kadrini bilip de o Resûl-i Edîb'e en güzel tarzda ümmetlik etmeyi Allah nasip eylesin. İnsanların çoğunun dinini unutup da şaşırdığı şu zamanda, dünyanın zevklerine daldığı, paranın pulun peşine koştuğu, heves ettiği zamanda Rabbimiz bizi Hak yoldan bir kıl payı kadar uzaklaştırmasın, ayırmasın. Efendimiz' in sünnetini sımsıkı kendisine prensip edinip, tutunup ihya edenlerden eylesin. Öylece şehit sevapları almayı Rabbimiz cümlemize nasip eylesin. Aramızdaki sevgiyi, muhabbeti ziyade eylesin. Cümlemizi cennetiyle cemâliyle müşerref eylesin.

Bi-hürmeti esrâr-ı sûreti'l-Fâtiha.

Kaynak: Akra Media / M. Esad Coşan - Hadisler Deryası - 12.01.1986 - Allah Yolunda Harcama