Server Yaşam Vakfı

Güncel Haberler

 Zekat 29.03.2022
Paylaş :

Zekat


Bismillâhirrahmânirrahîm.

 

Elhamdülillâhi Rabbi'l-âlemîn. Hamden kesîran tayyiben müberaken fîh. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emmâ ba'd:

Fa'lemû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-hadîsi kitâbullah ve efdale'l-hedyi hedyu seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve şerre'l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesetün bid'atün ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fî'n-nâr. Ve bi's-senedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl:

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem; "İnnehû min temâmi İslâmiküm en-tüedddû zekâte emvâlikuüm." diyor

"Mallarınızın zekâtını eda eylemeniz sizin Müslümanlığınızın tamam olmasındandır."

Bir Müslümanın zenginlik sınırı vardır; buna "nisap miktarı" denir. İlmihal kitaplarında yazılmıştır; şu kadar miktar parası pulu, imkânı olursa zengindir. Zengin olan insana da sahip olduğu mal varlığından, zenginlikten fakirlere yardım etmek, mali destek sağlamak borç olur, farz olur; Allah'ın emridir.

Allah-u Teâlâ hazretleri bizim dinimizi dinlerin en sağlamı, en güzeli eylemiş ve en güzel ahkâmı koymuştur. Zekât da dinimizin en güzel ahkâmından biridir. İnsanın kendisinin alnının teriyle, elinin emeğiyle, işleyerek helalden kazanmış olduğu kazancında fakir kardeşinin hakkı vardır.

Neden?

İnsanlık borcu. O senin Hz. Âdem'den kardeşin. O fakirken sen varlık içindesin. Onunla ilgilenmek zorundasın. Onunla ilgilenmezsen iyi Müslüman olamıyorsun. Malının kırkta birini zekât olarak vereceksin. Maldan, mülkten, eşyadan ve her şeyden zekâtın ne kadar verileceğini kitaplarımız yazmıştır, dinimiz bildirmiştir. Müslümanın durumuna göre mali görevlerini yapması lazımdır.

"Din bir duygudur, ruhsal olaydır. İnsan ve Rabbi arasındadır."

İslâm o kadar havada değil, bulutlarda gezmiyor. İslâm realist bir din, hayat dini. Hayatın ta kendisi. Maldan da vereceksin.

"Camide sabah akşam boyuna ibadet ediyorum, oruç tutuyorum."

Ama yetmez! Paradan ne haber? Parayla ilgili vazifeni de yapıyor musun? İslâm komple bir din.

Ali Yakup Hoca vardı, Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Çok dobra dobra bir alim kişiydi. Mısır'da kütüphane müdürlüğü yapmıştı. Onun adını severek anıyorum ki ruhu şâd olsun. O yaşlı haline rağmen mütevazı ama dobra dobra bir insandı.

Bir seyahate çıkmış; Bağdat'a, Musul'a, Basra'ya gitmişler. Arapçası da güzel, edebiyata da vakıf birisi. Birisi soruyor:

"Ben tesbihimi nasıl çekeyim? Yüksek sesle lâ ilâhe illallah mı diyeyim, yoksa zikr-i hafi mi yapayım, gönlümden mi Allah diyeyim?"

Hoca onun halini biliyor, huyunu biliyor; maddî imkânlarına rağmen biraz cimri olduğunu da biliyor. O yüzden ona eliyle para verme işareti yaparak;

"Sen tesbihi böyle böyle çekeceksin." Çünkü cimri, vazifesini yapmıyor.

Muhterem kardeşlerim! Bir insan Allah'ın bütün emirlerinin muhatabıdır.

"Hocam! Ben namaz kıldım, bana başka emir yükleme!"

Ben yüklemiyorum ki Allah'ın emri neyse hepsiyle yükümlüsün. Namaz da kılacaksın, oruç da tutacaksın.

"Ramazan'da namaz kılacağım, akşamleyin teravih de kılacağım, oruç da tutacağım ama benden para isteme!"

Hayır! Hem namaz kılacaksın hem teravih kılacaksın hem oruç tutacaksın hem zekât vereceksin hem de başka ne kadar emir varsa hepsini tutacaksın! 99 tanesini tutsan bir tanesini bıraksan hepsinden mesul olursun; komple yapacaksın. Çünkü İslâm bir nizam, bir bütün; bozuldu mu kıymeti kalmaz.

Dört çocuğa bir araba miras kalsa herkes bir tekerleğini alsa araba çalışır mı? Çalışmaz. Çünkü araba komple bir nizamdır.

"Hadi bölüşelim; dört tekerin her biri birimizin olsun. Karbüratör sana, radyatör bana düştü." Olmaz, çalışmaz. Araba bir sistemdir, hiç eksiksizse çalışır.

İslâm da bir sistemdir. Her emrine uyacaksın. Sıhhî emrine uyacaksın; bedenî emrine uyacaksın, ruhî emrine uyacaksın; zahir emrine uyacaksın, bâtın emrine uyacaksın; komple Müslüman olacaksın. Öyle yarım yamalak, azını yapıp azını yapmamak olmaz. Çoğunu yapıp azını yapmamak da olmaz.

“Altı bin küsur ayet var, altı binini kabul kabul ettim, küsuratını kabul etmedim.”

“Allah'ın emirlerini kabul ettim.”

Küsuratını değil bir tanesini bile kabul etmezsen kâfir olursun. Hepsini kabul edeceksin, hepsini uygulayacaksın.

Hayat renkli, çeşitli olduğundan Müslümanın da görevleri çeşitlidir, rengârenktir, ışıl ışıldır, pırıl pırıldır. Karısına, çocuğuna, büyüğüne, küçüğüne, vücuduna, ruhuna karşı görevi vardır.

"Hocam! Keyfim istedi, sigara içiyorum."

"İçemezsin!"

"Bazı hocalar şöyle diyor, böyle diyor."

İçemezsin çünkü vücudunun senin üzerinde hakkı var. Bu vücut Allah'ın sana emanetidir, güzel kullanmak zorundasın. Bu vücudu tahrip etmeye hakkın yok. Ciğerini kurum doldurmaya, sıhhatini zedelemeye hakkın yok. İslâm böyledir. İslâm'ı öyle anlayıp öyle kavrayıp kâmil insan olunur. Birazını tutup da birazını tutmayan insan cezayı, şamarı yer.

E fe-tü'minûne bi-ba'di'l-kitâbi ve tekfürûne bi-ba'd. "Kitabın bazı ayetlerine inanıyorsunuz da bazılarını ret mi ediyorsunuz? O zaman başınıza şöyle şöyle cezalar, belalar gelir." buyuruyor.

Onun için her ibadet güzeldir, zekât da çok güzel bir ibadettir.

Bir Kanadalı var, Müslüman olmuş; Thomas Irving. Bu zât Güney Asya'da Budist, brahmanist ülkelerin arasında elçilik yapmış, Kanada elçiliğinde vazife yapmış, siyasetçi hariciyeci olarak çalışmış. Bu zat diyor ki:

"Ben orada brahmanisti gördüm, başka din mensuplarını gördüm ve onların ibadetlerini inceledim. Bîtaraf bir gözle; Kendim Hristiyanım, Kanadalıyım. Bunlar da başka kültürden, 'Bakalım bunların kültürleri, ibadethaneleri nasıl, ibadetleri nasıl?' diye her şeyini inceledim. 'Kanada'da Hristiyanlık nasıldır, kilise nasıldır?' biliyorum, kendi kültürümü de biliyorum. Ondan sonra Müslümanlığın her ibadetinin çok hikmetli olduğunu gördüm."

İslâm'ın her emri şahane güzel. O şahane güzelliğinin bir tarafı da çok yönlü olmasıdır.

Din bir hayat nizamı hem bâtını hem zahiri var hem tefekkür hem eylem hem iş hem para hem ibadet hem zikir hem her şey. Onun için İslâm'ın eşsiz güzelliği var. Hiçbir şeyle mukayesesi mümkün değil.

İslâm'da para vermek de ibadet. O olmazsa eksik olur çünkü her şey parayla dönüyor; her iş, her hayır parayla yapılıyor. O bakımdan zekât şahane bir ibadettir.

Daha yeni Müslüman olmuş, İslâm'ı anlayamamış, pazarlığa kalkışan kabileler Ebu Bekir Efendimiz' e ne dediler?

"Yâ Ebû Bekir! Sen halife oldun madem; namaz kılacağız ama zekât vermek bizim işimize gelmiyor, zor geliyor. Zekât vermeyelim, sadece namaz kılalım. Yine mü'miniz Müslümanız. Zekât olmasın; namaz kılmaya ve oruç tutmaya devam edelim."

Ebu Bekir es-Sıddık Efendimiz gayet sakin veya daha şiddetli, nasıl bilmiyorum, dedi ki:

"Ya Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında verdiğiniz zekâtları verirsiniz ya da sizinle harp ederim!" dedi. Neden?

Çünkü kişi Allah'ın farzı olan zekâtı kabul etmezse mürtet olur. Öyle yağma yok! Allah'ın her emrini güzelce uygulayacak. Biz de elimize makas alıp Allah'ın ayetlerini ayıramayız. Ahkâm ayetleri bir tarafa, iman ayetleri bir tarafa; olmaz! Öyle yağma var mı? Öyle saçma şey var mı? Allah'ın ayetlerini mi makaslayacaksın? Bunu yapmışlar.

"Şunlar okunacak, bunlar okunmayacak. Aman bunlardan bahsedilmeyecek, sadece şunlardan bahsedilecek."

Olmaz öyle şey! Ayetlerin hepsi okunacak, dinin ahkâmının hepsi öğrenilecek, öğretilecek. Allah'ın buyruklarının hepsi tutulacak, yasaklarının hepsinden kaçınılacak; İslâm bu.

Müslümanlık bir nizam, komple bir sistem. Şahane bir sistem! Bu sistemi aldın benimsedin mi her şeyiyle alacaksın. Almazsan Allah vermez. Yarısını almaya kalkarsan hiç vermez. Onun için tamamını alacaksın. Tamamı güzel. Yarım olduğu zaman sistem çalışmaz; otomobilin bir parçasını alıp da ötekisini almadığın zaman çalışmadığı gibi.

Muhterem kardeşlerim, bir ayet-i kerime var, Allah-u Teâlâ hazretleri şöyle buyuruyor:

Ve lev şâe rabbüke le-âmene men fi'l-ardı küllühüm cemîa. "Ey benim habibim, ey resulüm, ey peygamberim! Canını üzüyorsun, telaşlara düşüyorsun, geceni gündüzüne katıyorsun, ümmetin için sıkıntıya düşüyorsun. İnsanlara İslâm'ı anlatmaya çalışıyorsun. Müslüman olanlara seviniyorsan da Müslüman olmayanlara da çok üzülüyorsun. Eğer senin Rabbin Allah-u Teâlâ hazretleri dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi toptan iman ederlerdi."

Bu Allah'ın kudretinde. Allah-u Teâlâ hazretleri dileseydi, dünyada bir tane kâfir kalmazdı. Neden?

Gözünden perdeyi açardı, bir hakikati gösterirdi; o da hayranlığından düşerdi. İsterse inanmasın. Ayetleri ortada görünce inanmak zorunda kalırdı. Fakat o zaman imanın kıymeti kalmazdı.

İsa aleyhisselam'ın havarîleri kendisinden müjde istemişler:

"Senin Rabbin bu işi yapabilir mi, gökten bir sofra indirebilir mi? Elbette indirir, indirecek ama indirdikten sonra bu imanda durmayanlar o zaman çok şiddetli bir azapla azaba uğratılırlar. O kadar aşikâr mucizeden sonra bela, felaket, taş gelir, her türlü cezaya müstahak olurlar."

Allah-u Teâlâ hazretleri dileseydi yeryüzündeki insanların hepsi toptan inanırlardı ama öyle yapmamış. Hikmeti, sebebi var. Her şeyi güzel, hepsi güzel! Kâinatın yaratılışı güzel. Hayatın akış tarzı güzel. Kurulan düzen güzel. Aylar, yıllar, zaman güzel. Güneş güzel. Gece, gündüz güzel. Mevsimler güzel. Bir de insanların serbest olması güzel. Hürriyeti vermiş. İrade-i cüz'iyyesini vermiş. Peygamberler göndermiş, emirlerini bildirmiş. Doğru yola gelenler mükâfatlandırılacak, doğru yola gelmeyenler cezasını çekecek. Hayatı bunun için yaratmış. Bunlar imtihan! İşte bunlardan dolayı her devirde mü'min de var, kâfir de var.

Eğer sadece akılla, mantıkla gerçekleri anlamak kâfi gelseydi, Peygamber Efendimiz' in zamanında insanların hepsinin Peygamber Efendimiz' in o nur cemalini, nur mucizelerini görmesi üzerine iman etmesi gerekirdi ama öyle olmuyor.

Neden?

Bir kere iman, Allah'ın çok büyük nimeti olduğundan, Allah onu herkese nasip etmiyor.

Bu imtihan dünyasında en yüksek mertebe, en büyük ikramına ulaşmış olma derecesi; insanın Allah'ın dinini bilmesi ve onu korumak için hizmet etmesi. En büyük çalışma budur.

Bir insan dünya saadeti istiyorsa İslâmî ilimlere çalışsın. İslâmî ilimleri öğrensin ve başkalarına anlatmaya koşsun. Başkalarına İslâm'ı anlatmaya, İslâmî hakikatleri öğretmeye gayret etsin. O uğurda çalışsın. Böyle yapan büyük ecir sahibi olacak. Bunu yapamıyorsa hiç olmazsa gerçekleri duyduğu zaman tasdik etsin, uygulasın, kendisini kurtarsın. Başkasını kurtaracak kadar gücü yok, hiç olmazsa kendisini kurtarsın; o da bir derece.

Allah-u Teâlâ hazretleri bizi; dininin inceliklerini, Allah'ın ve Resûlullah'ın muradı üzerine tam anlayıp kavramış, dinde fakihlik mertebesini elde etmiş; sezgisi ve ilmî duygusu sağlam Müslümanlardan eylesin. Bunu başkalarına anlatmak için çalışmayı nasip eylesin.

Bu öyle bir devir.  Onun için Allah bize ilim versin, fikir versin, çalışmaya gayret versin.

Allah-u Tealâ Hazretleri sizi sırat-ı müstakimden ayırmasın. Sevdiği kul eylesin, mârifetüllaha erdirsin, aşkullâhu muhabbetullâhı gönlünüze yerleştirsin. Sevdiği işleri yapmanızı nasip eylesin. Huzuruna sevdiği, razı olduğu kulları olarak varıp cennetiyle cemâliyle müşerref olmayı nasip eylesin. Peygamber Efendimiz’e komşu eylesin.

Bi-hürmeti esrar-ı sûreti’l Fatiha.

Kaynak: Akra Media / M. Esad Coşan - Hadisler Deryası - 01.03.1990 - Zekat